Urfa yakınlarındaki Göbekli Tepe’de 1995 yılından beri Alman arkeologlar tarafından yapılan kazı çalışmalarında tarihi aydınlatan çok önemli buluntular ortaya çıkarıldı. Yapılan tarihlendirme çalışmalarının ardından bu buluntuların yaklaşık 11 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşıldı. Bu sonuç o dönemde çanak çömlekçiliğin bilinmediğini iddia edenlerin büyük bir yanılgı içinde olduklarını ispatlamış oluyordu. Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAi) ile Urfa Müzesi’nin ortaklaşa projesi olarak Alman kazıbilimci Dr. Klaus Schmidt tarafından yönetilen kazı çalışmalarında elde edilen bu buluntular, çok eski dönemlere ait olduğu hemen anlaşılan duvarlar ve üzerinde hayvan kabartmalarının bulunduğu, çapı 20 metreyi ve boyu insan boyuııu aşan dev T şeklindeki desteklerden oluşmaktadır.
Bu ilginç duvarlar, dev boyutlu hayvan kabartmaları ve heykelleri bundan 11 bin yıl önce de mimarinin oldukça ileride olduğunu, o dönemde yaşamış insanların el becerilerinin ve sanatsal yeteneklerinin önemli ölçüde gelişmiş olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Kireçten yapılmış taşların üzerinde çeşitli hayvan motifleri bunlar. Bunların arasında tilki, eşek, yılan, ördek, keçi, kırkayak figürleri de var. Taş sütunlardan ikisi 50 ton ağırlığında. Yerleşim bölgesinin daha da eski bir tarihe ait olma ihtimali var, çünkü henüz alt tabakalara ulaşılmış değil. Göbekli Tepe aslında 60’lı yıllardan beri biliniyorsa da bölgenin önemi 1994 yılında Dr. Schmidt tarafından ortaya çıkarıldı. Dr. Schmidt Urfa yakınlarında yaptığı bir çalışmada yerde işlenmiş ve bir kısmı kazılmış kireçtaşı plakaları fark etmiş ve incelemek üzere birkaç parçasını yanına almıştı. Ayrıca tepenin büyük miktarda işlenmiş çakmaktaşıyla dolu olduğunu da fark etmişti. Yerleşim bölgesinde henüz yerleşik yaşama dair bulgulara rastlanmadı. Gerçi bazalttan yapılmış kaplar ve işlenmiş çakmaktaşları burada bir zamanlar bir medeniyetin var olduğunu gösteriyor. Ama alt tabakalarda yapılacak detaylı araştırmalar sonucunda binle:cce yıl önce burada yaşamış olan insanlardan kalma eşyalara da rastlanacağı umuluyor. Kayıp medeniyetle ilgili bir başka merak edilen konu ise bu insanların suyun olmadığı bu tepede 300 metre yükseklikte nasıl yaşamış olduklarıdır. Suyu nasıl temin etmişlerdir? Dahası evleıini yapabilmek için balçığı tepeye kadar nasıl ve hangi teknikle taşımışlardır? Ve en ilginci de; ileri bir düşünme düzeyine ve bunu sanatsal bir şekilde ifade edebilme yeteneğine sahip bu insanlardan oluşan uygarlık neden yok olmuştur?
Dr. Schrrıidt bu insanların zamanla daha verimli arazilerdeki yerleşim birimlerine göç ettiklerini düşünmektedir. Nitekim milattan önce 7000 yıllarından itibaren insanlar yerleşim birimi olarak genellikle suyun bulunduğu verimli toprakları tercih etmişlerdir. 1990 yılında Alman kazıbilimci Harald Hauptmann ise Göbekli Tepe’ye 50 kilometre uzaklıktaki Nevali Çori’de o tarihe kadar bulunan en eski tapınağı ortaya çıkardı. Burada ev benzeri yapıların ve havalandırma delikleri olan ambarların dışında karmaşık motifli mozaik tabanları olan bir tapınak bulunmuştu. Yaklaşık 10500 yıl önce inşa edildiği hesaplanan tapınak, üzerinde insan kabartmalarının olduğu desteklerden, bir mihrap, taştan oyulmuş yılanlardan saç örgüleri olan bir büst ve üzeri hayvan kabartmalarıyla süslenmiş taşlardan oluşuyordu.