Bismillahhirrahmanirrahiym
Selamün aleyküm arkadaşlar
Uzun süredir kanalıma video ekmedim. Ses, müzik konusunda haklı olarak bir çok eleştiride bulunmuşsunuz. Sizlere hak veriyorum. bundan sonraki videolarım da bu eleştirilerinizi kesinlikle değerlendireceğimi bilmenizi istiyorum.
Küfür ve hakaret eden şahıslararı Allaha’a havale ediyorum.
Dünyamızın gerçek şekli ve gerçek bilim’le ilgili bilgilere benim kanalımda ilk sizler ulaşacaksınız. Araştırmalarım sonucu anlatacağım bir çok konu daha önce anlatılmamış ve yorumlanmamış konular olacak.
Bugünkü konumuz Gökyüzünün Mavi Rengi
Arkadaşlar gökyüzüne baktığımız’da masmavi bir güzellik görüyoruz. Rabbimiz Gökyüzünü olağanüstü güzellikte yaratmış. Modern bilim adamları gökyüzünün rengi konusunda bir açıklamaları var.
Tübitak’ın internet sitesinde bu durum şu şekilde açıklanıyor…
“Gökyüzünün mavi görünmesi, Güneş’ten gelen farklı renklerdeki (dalga boylarındaki) ışığın farklı oranlarda saçılmasının sonucudur. Güneş gökyüzünde yükseldiği zamanlarda Güneş’ten gelen kısa dalga boylu mavi ışık daha uzun dalga boylu renklere göre çok daha fazla saçılarak her yöne dağılır ve bu durum gökyüzünün mavi görünmesine sebep olur.”
Küreye inanan bilim adamlarının bu duruma verdiği cevap bu şekilde. Basit olarak anlatmaya çalışırsak, Güneş yükselirken, atmosferimize giren güneş ışınlarından en kısa dalga boyuna sahip mavi renk daha çok saçıldığı için bizler gökyüzünü mavi renkte görüyoruz.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri marifetname adlı eserinde bu durumu şu şekilde açıklıyor. Tabi ki meşhur alim bu bilgileri aktarırken “hadis ve Fıkıh Alimlerinin görüşüne göre” bizlere aktarıyor. Bu bilgilere bir göz atalım.
Geçmiş videolarımda 7 denizle ilgili bilgiler vermiştim. Dileyenler sağ üst köşedeki link’ten ilgili video’mu izleyebilirler bu konuya daha önce değindim. Devamında gökyüzünün mavi rengi ile ilgili bilgilere bakalım. Marifetnamede Gökyüzünün mavi rengi ile ilgili şu şekilde bilgi veriliyor.
Hak Taâlâ, yeşil cevherin artığından her iki deniz arasında, ilk denizle yerin çevresi arasında ve yedinci denizin ötesinde birer yeşil kaf dağı yaratmıştır ki, sayıları sekize yetmiştir. Bu dağların her birinin eni beşyüz yıllık yoldur. Bundan sonra Hak Taâlâ, kudretiyle, çadırla misali yedi dağı üzerine yedi göğün kenarlarını kubbeler gibi kuymuştur. Sekizinci kaf dağı ise, dünya göğünün içinde, bahr-i muhit ile yer arasında hepsinden mücerre ve sade kalmıştır. Hak Taâlâ o yeşil dağı, göğün içinden güneş ışığı, ay e yıldızların nuruyla aydınlatıp, şuaları kaf dağından havaya aksettiğinden, renksiz hava yeşil renk gösterip, halk bunu göğün rengi zannederler.
Renkler (Mavi Yakın zamana kadar yeşil’in bir tonuydu…)
Burada geçen yeşil renk konusuna değinmek istiyorum. Eskiler renkleri tanımlarken “mavi” rengi yeşil rengin bir tonu olarak kabul etmişlerdir. 40 yaş üstü arkadaşlar bunu daha iyi anlayacaklardır. Dedelerimiz, ninelerimiz mavi gözlü insanlara gök gözlü, yeşil gözlü dediklerini biliyorum. Renkler doğa’da karşılıkları oranında isimlendirilmiş. Sarı çiçekler, kahve’nin rengi, ateş ve kan kırmızısı, süt ve yoğurdun beyazlığı, siyah kedi, mor çiçekler, yeşil çimenler,ağaçlar ve daha bir çok örnek verilebilir. İnsanlar etrafında gördüğü hayvanlar, bitkiler ve eşyalara göre cisimleri renklendirmişlerdir. İnsanlar maviyi tanımlayacak bir cisimle karşılaşmadıkları için gökyüzünün ve denizin rengini yeşil’in tonları olarak kabul etmişler ve son zamanlara kadar mavi renk yeşil diye anılmıştır.
Denizlerin rengi olmasına rağmen doğada çok rastlanmayan renkler arasında olan mavinin boya olarak kullanılmaya başlanması bile diğer renklere göre oldukça yeni olduğunu söyleyelim. Öyle ki ne tarih öncesi mağara resimlerinde, ne Antik Yunan kayıtlarında, ne de eski Çin hikâyelerinde maviye pek rastlanmıyor. Kaf dağının mavi renginin bu şekilde yeşil olduğuna şahsım olarak inanıyorum.
NASA’nın paylaştığı küre dünya modellerinde bile bu mavı renkle karşılaşıyoruz. Dikkatli bakarsanız ayrıntıyı göreceksiniz.Dünyanın etrafındaki mavi ışıldamalar belliki binlerce km uzunluktaki kaf dağlarından yansıyan parlamalar. Bizlere bildirildiğine göre bu uzunluk 500 yıllık bir yolculukla sonuna ulaşabileceğimiz büyüklükte bir dağ silsilesi.
Marifetnameye dönersek gökyüzünün mavi şekli şu şekilde oluşuyor. Kafdağı dünyamızın etrafını çevreleyen ve çok çok geniş ve uzunlukta bir dağ silsilesi. Rengi mavi ve kristalize bir yapısı var. Güneş, ay ve yıldızların ışığı bu dağlara düşüyor ve gökyüzüne geri yansıyor. Bizler şeffaf olan gökyüzünü bu şekilde masmavi görüyoruz. Günümüz bilim insanlarının anlattıkları ile marifetnamede anlatılanlar birbirinden çok farklı. Şeytanın bilimine inanmaktansa bizler Allah c.c. İlmine inanıyoruz.
Mavi Buz Ve Antartika
Anlattıklarımızı teyid eden başka bilgileri sizinle paylaşıyorum. Amerikalı Helikoper teknisyeni Jeff Posey Antartika’ya göreve gidiyor. Oradaki bilim insanlarının deneyler için normal buz parçaları topladığını ve bunlar üzerinde test yaptıklarını bildiriyor. Bu bilim adamlarının asıl ilgilendikleri konunun farklı olduğu ve bu bilim adamlarının “Duvar” denen bir bölgeye gittiklerini ve mavi buz’la ilgili araştırma yaptıklarını ve asıl ilgilendikleri konunun bu olduğunu anlatıyor. Normal buz dağlarını geçtikten sonra bu bölgeye ulaşılıyor ve bu kristalize mavi yapıdaki buz duvarının üzerinde yaptıkları incelemeleri oldukça ilgi çekici olduğu görülüyor. Bu mavi buz’un rengi gökyüzüne benzediği için bu buz parçasına “gök buzu” ısmini veriyorlar.
Özel bir kasada saklanıyor ve özel eldivenlerle dokunuluyor. Eksi birkaç yüz derece soğukluğa sahip bu gök buzu değişik özelliklere sahip. Elinize aldığınızda normal bir buzdan daha hafif. Havaya fırlattığınızda süzülerek aşağı düşecek kadar hafif. Isındığında büzüşmeye başlıyor ve bu buz parçasından hiç su akmıyor. Direk havaya karışıp yok oluyor. Bu yüzden uzun süre kasada soğuk tutmak mümkün olamadığı için testler yapmak için amerikaya getirlmek istense de bu mümkün olmuyor. Yolda eriyip hava’ya karışıyor. Bu sebeple tüm araştırmalar bu bölgede yapılıyor.
Duvar’ın ötesine geçmek için delici son model iş makineleri getiriliyor, tüneller açılıyor fakat duvar’ın ötesine ulaşmak mümkün olmuyor. 6 ay, 1 sene gibi bir süre geçtikten sonra tünel kendiliğinden kapanıyor ve iş makinaları tünellerde mahsur kalıyorlar.
Bu anlatılanlar 1998 – 2000 yılları arasında yaşanıyor. Anlatılanlar ne kadar doğrudur bilemiyorum fakat Erzurumlu İbrahim hakkı hazretlerinin Marifetnamesinde anlatılanlarla büyük benzerlikler olduğu apaçık görülüyor.
Bize gerçekler anlatılmıyor ve inançsızlığa sürüklemek için sahte bilimlerine inanmamız isteniyor. Gerçekler bizlerden saklanıyor. Gerçekler açığa çıktığında biliyorlarki insanların Allah c.c. olan imanları dahada artacak ve şeytan güç kaybedecektir.
En son olarak en doğrusun Allah c.c. bilir diyoruz.
Allah c.c. emanet olun. Videolarım devam edecek. Takipte kalınız.
Selametle…