Loch Ness Canavarı

Loch Ness, Kuzey İskoçya’da ki birçok gölün en derin ve en büyük olanlarından biridir. Ancak şöhreti buradan değil, tıpkı Van Gölü’nde görüldüğü iddia edilen yaratık gibi, hayali bir canavardan ileri gelmektedir.
Su perileri ve su atları gibi efsanevi yaratıklar İskoçya folklorunda zaten mevcutturlar. Kötülük saçtıkları söylenen su perilerinin at şekline girerek su kenarlarında saklandıkları ve insan kurbanlarını bekledikleri, yüzyıllardır halk arasında anlatılmaktadır.

 

Nessie’nin Gözlemleri

Loch Ness Gölü canavarına, diğer bir adıyla Nessie’ye ilişkin kayıtlar MS 565 yılına kadar uzanmaktadır. Aziz Columba’nın müridi olan Aziz Adaman’ın yazmış olduğu “Life of the Saint Columba” (Aziz Columba’nın Yaşamı) adlı eserinde şöyle bir bölüm mevcuttur: “İncirin bize emrettiği gibi dinimizi yay¬mak üzere oradan oraya dolaşıyorduk. Loch Ness’ten geçerken aniden bir ca¬navar sudan çıktı, bizden sadece birkaç metre uzakta duruyordu. Hayvanlar üzerindeki etkisi ile ünlü olan Aziz Columba gözlerini canavara dikti ve ‘Ne daha ileri git, ne de bizlere dokun’ diye emretti. Bunun üzerine canavar Loch gölünün derinliklerine daldı.” Daha sonra 19. yüzyılda Lord Malbesburg anılarında yine Nessie’den bahsediyordu. Arkadaşlarının İskoçya göllerinde yaşadığı iddia edilen yaratıklara benzer bir canlıyı Loch Ness’te gördüklerini defterine yazmıştı. Günlük güneşlik bir yaz gününde, suda hiçbir kıpırtı yokken, yaratığı su üzerinde yatmış güneşlenirken gördüklerini söylüyorlardı. Lord ayrıca Kuzey İskoçya yerli halkının bu yaratığı şeytani bir güç olarak gördüğünden de bahsetmişti.

Nessie’nin günümüzde şöhret olmasına yol açan modern çağ gözlemleri 1933 Mart’ında oradaki bir otelin müdürü olan Johh Mac Kay’in eşiyle birlikte araba sürerken çarşaf gibi olan gölün sularında aniden bir yarılma ve ardından tam bu noktada, kıyıdan 100 metre uzakta kocaman koyu bir yaratık görmesiyle başlamıştır. Yaratığı gören eşi çığlık atınca Mac Kay ani biı fren yaptı ve birlikte suların çalkalanmasını, köpürmesini, yaratığın sırtını seyrettiler. Bugünlerde canavarın var olduğunu savunanların en büyük teorisi göl kıyısına yol yapımının başlaması ile, binlerce ton kayanın patlamalarla göle dökülmesi ve böylece yaratığın ininin tahrip olması sebebiyle canavarın gölde dolaşmaya başlamasıydı. Böyle olunca da bugüne kadar saklanan yaratık, görülmüştü.
Yine bu yıllarda Nessie’nin çekilen ilk fotoğrafları gazetelerde yayınlandı. 1933’te Hugh Gray, 1934’te Sir Edward Mountan’ın 20 kişilik grubu birer fotoğraf ortaya koydu Jennifer Bruce göl manzarası için çektiği fotoğrafı tab ettirince, gölün ortasındaki tuhaf görüntüyü fark etti. Fotoğraf Loch Ness gölünde Urquhart koyunda çekilmişti. Ancak bazı uzmanlar bu baş ve boyunun bir kuşa ait olduğunu söylediler. Fotoğraf uzmanları negatifte bir hile olmadığını teyid ettiler. Böylece Nessie uluslararası bir şöhret yapmıştı. Bunun üzerine meraklılar, bilimadamları ve tabii ki kaçınılmaz olarak hilekarlar yaratığı görebilmek umuduyla Loch Ness’e akın ettiler.
1933 Aralığı’nda 6 metre boyunda kuvvetli bir yaratığa ait olduğu hesaplanan büyük bir ayak izi bulundu. Ancak Loch Ness’ten sadece birkaç km uzaklıktaki Invernes müzesinin Doğa Tarihi bölümünden bir hipopotamus ayak izinin kaybolduğunun rapor edilmesiyle hikaye bitti. 1951 ‘de Loch Ness gölü çevresinde görev yapan ormancılardan biri olan Lochlan Stuart, suyun dışında yüzen 3 adet tümseğin fotoğrafını çekti. Yaratığı öncelikle motorlu bir tekne sanmıştı fakat daha sonra çok hızlı hareket ettiğini ve dalıp dalıp çıktığını farkedince fotoğrafını çekmişti. 29 Temmuz 1955’te yine Urguhart koyunda P.A McNab tarafından canavar görüntülendi. (Fotoğrafta bulunan şatonun kulesi ile karşılaştırınca, yaratığın boyu hakkında bir fikir vermektedir.

P.A. McNab tarafından fotoğrafı çekilen Loch ness canavarı

1958 sonbaharında, Loch Ness canavar, araştırmacılarından H. L. Cockrel. gece bırşeyler bulabileceği ümidiyle tam 3 gün gölde bir kanoyla dolaştı. 3 gece sabaha karşı yaklaşık 45
metre uzaklıkta su yüzeyinde tuhaf birşeyler vardı; hemen fotoğraflarını çekti, fakat yanına gittiğinde hiçbirşey bulamadı.
23 Nisan 1960’ta Tim Dinsdale gölde bir dizi fotoğraf çekti. Bir kısmı suyun dışında, büyük kısmı suyun içinde gölge yapan bir cisim önce yavaşça uzaklaşıyor ve sonra hızlanıp suya dalarak kayboluyordu. Dinsdale, havacılık mühendisi idi. Bu sine fotoğraflar Birleşik Hava Keşif Toplama Merke-zi’ne [İARIC] verildi. Araştırma sonunda 3,5 – 5 metre boyunda 170 cm genişliğinde büyük ihtimalle canlı bir varlığın 16 km/saat hızla suda ilerlediği kanaatine varıldı. Resmi bir kuruluşun verdiği bu rapor sonucu Loch Ness Araştırma Bürosu (Loch Ness İnvestigatıon Burou) kuruldu. Büro sistematik çalışmalara başladı. Ancak 10 yıl süreyle araştırmacıların uzun sürelerle gölü gözetlemelerine rağmen, yine birçok hikayeler vardı, fakat kesin delil teşkil edebilecek hiçbir kanıt bulunamadı.

1960’tan sonra bazı araştırma ekipleri gölün derinliklerini taramak amacıyla sonar sistemleri kullandılar. Sonar, ses dalgalarının yansıması ile su altı objelerinin şekillerini ortaya koyabilen bir sistemdi. Sonarla yapılan bu incelemelerin sonunda da birtakım iddialar çıktıysa da yine ciddi bir kanıt bulunamamıştır. 1961 ’de Loch Ness kıyısında kalan bir düzine kadar turist 9 metre uzun luğunda, su yüzeyinde sıçrayan bir yaratığı gördüklerini iddia ettiler.

1962’de su altında sesler yardımıyla belki bir kanıt elde edilebilir düşüncesiyle Loch Ness’in derinlikleri hidrofonlarlada tarandı. Düşük frekanslı bazı takırdanmalar ve klikler duyulduysada bunklar da herhangi bir geçerli kanıt olamadı. Çünkü duyulan bu sesler bir hayvandan çıkabileceği gibi, daha başka birçok sebebi de olabilir.

1963’te iki balıkçı, göl son derece sakşnken sandallarının sallandığının farkına vardılar. Birazdan 25 metre uzakta, bilinmeyen bir hayvanın başını ve boynunu farkettiler. Koyu renkli yeleleri vardı.

13 Haziran-1967’de Richard Raynor Nessie’ye ait olduğu söylenen bir film çekti. Suda dalıp çıkarak ilerleyen bir cisim görüntüye tekne girince suya dalarak kayboluyordu. Nihayet 1977’de fizik doktoru Anthony Nicol Shiels’den çok belirgin bir fotoğraf geldi. Shiels fotoğrafın gerçek olduğuna dair noter huzurunda yemin etti. Bu resimde Urquhart Şatosundan çekilmişti. Su üzerinde kalın bir boyun ve yılana benzer bir baş vardı.

Bu belirgin fotoğraf üzerine Amerika’daki Masachusets Uygulamalı Bilimler Akademisi’nden Dr. Robert Rines göle gelerek otomatik çalışan bir sualtı kamerası ile
birçok resim çekti. Bunlardan birinde hayvana benzer bir görüntü vardı. Geniş yankı uyandıran bu fotoğrafı da kesin bir delil olarak kabul etmek imkansızdır.

Loch Ness Canavarı Hakkında Bilimsel Araştırmalar

İskoçya gölleri çok derin olmalarıyla ilgi çekicidirler. Örneğin Loch Hess ve Morar göllerinin 300 metreye ulaşan derinlikleri neredeyse komşu denizlerin derinlikleri kadardır. Yer şekillerinin oluşum teorilerine göre İskoçya gölleriyle İrlanda ve İskandinavya’daki fiyordlara benzeyen göller aynı çağlarda oluşmuştur. Buzul çağında karaların ağırlığı artınca bazı çukurlar deniz suyu ile dolmuştur. Daha sonra buzul çağı sonlarında buzlar erimeye başlayınca, deniz suları daha da yükselmiş çukurlar iyice dolmuş ve bu çağın sonunda da buzların ağırlığından kurtulan karaların iyice yükselmesiyle bu suların denizlerle olan ilişkisi kesilmiş ve çok derin göller olarak kalmışlardır. Ness Gölü de denizden 16 metre yüksektedir. İlk çağlarda denizle bağlantısı olduğu düşünülen bu gölde masalsı deniz canavarlarına benzeyen bir yaratık bulunduğu iddiası ilginçtir. Bazı teorisyenler eğer bir yaratık varsa bunun deniz kökenli olduğunu iddia etmektedir. Bu iddianın favorisi de tarih öncesinde yaşamış olan “Plesiosaur”dur. Fosillerden dev sürüngenin 70 milyon yıl önce varolduğu hesap edilmekte ve müzedeki Plesiosaur iskeletleri Nessie’yi görenlerin tariflerine oldukça dikkat çekici bir şekilde benzemektedir. Eğer Nessie gerçekten bir Plesiosaur ise ataları bu şekilde denizden ayrılmış ve Loch Ness’in 300 metreye varan muhteşem derinliklerinde çamurlu diplerde, rahatsız edilmeden yaşamış ve yavrulamışlardı.

Eğer Nessie varsa nasıl besleniyor? Bilim adamlarının üzerinde çalıştıkları konulardan biri de budur. îskoçya’da yaz mevsiminin çok kısa olması ve gölün etrafında yüksek dağlar bulunması sebebiyle su çok soğuktur. 30 metrelik üst tabakada ısı yazın 12 C°’ye kadar çıkarken bu derinliğin altı hiçbir zaman 5.5 C° yi geçmemektedir. Canlılar için göllerdeki besin kaynakları bitkiler, planktonlar (hücresel canlılar) balıklar ve diplerdeki organik bileşikli tortulardır. Loch Ness Gölü derin ve etrafı dağlarla çevrili olması sebebiyle karanlıktır, dolayısıyla bu güneşsiz ortamda bitkiler sadece 3 metre derinliğe kadar yetişmektedir. Buradan şu anlaşılıyor ki Nessie bitkilerle beslenseydi, kıyıya gelmesi gerektiğinden rahatlıkla görülecekti. Dünyanın en büyük hayvan türlerinin bazıları planktonlarla beslenmektedir. Ancak bu tür hayvanların ağızları, bol miktarda suyu bir anda alıp planktonlarını süzebilmeleri için çok büyüktür. Genellikle baş ve gövde kalınlığı eşittir. Bu fiziksel yapıda gör¬gü şahitlerinin tarif ettiği canavara benzememektedir. Bunun yanında yapılan araştırmalarda gölün plankton açısından çok fakir olduğu da ispatlanmıştır. Bazı iri balıklar dipteki tortuların organik bileşikleriyle beslenir. Ne yazık ki Loch Ness bu tip bileşikler bakımından da çok fakirdir. Nessie için akla en yakın besin kaynağı som balıkları ve alabalıklardır. Ancak göl besin açısından fakir olduğundan, göldeki balık sayısı da azdır. Netice olarak Loch Ness büyük bir hayvanın beslenmesine uygun değildir.

Yaratığın varlığına karşı çıkanların iddialarından biri, gölde asla canlı kalıntısına rastlanmamış olmasıdır. Fakat gölün soğuk suları çürümeyi önler ve yılan balıklarının artıkları temizlemesine vakit bırakır. Ayrıca suda yaşayan birçok sürüngen ve memeli ağırlıklarını arttırıp, dipte kalmalarını kolaylaştırmak için küçük taşları yutmaktadır. Örneğin penguenler kursaklarında 10 kiloya kadar taş taşıyabilmektedir. Canavarın da böyle bir alışkanlığı varsa, o zaman ölünce dibe çökecek ve orada kalacaktır.

Nessie, sürüngen mi. memeli mi yoksa balık mı? Araştırmacıları meşgul eden sorulardan biride buydu. Suda yaşayan sürüngenler hava almak için su yüzüne çıkar ve yumurtalarını kıyıya bırakırlar. Ayrıca su sürüngenlerin yaşaması için çok soğuktur. Yaratığın memeli olması ihtimali de düşüktür çünkü onlar da sık sık yüzeye çıkıp hava almak ve yumurtlamak için kıyıya gelmek zorundadırlar. Bunlara göre yaratık sürüngen ya da memeli olsaydı, rahatlıkla görülmesi gerekirdi. Yaşam biçimi olarak en çok bir balık düşünülmektedir. Bu sefer de görgü şahitlerinin tariflerine zıt düşmektedir. Netice olarak, görüldüğü gibi eldeki ipuçları birbirlerini desteklememektedir.

Nessie Gerçekmi

Nessie gerçekten mevcutmu? İşte bu soruya doğru cevap verebilmek için kanıt gruplarını tek tek inceleyelim.

  1. Canavarı gördüklerini söyleyen görgü şahitlerinin anlattıkları olayları , değerlendirmek çok zordur. Doğrusu, yalanı, yanılgısı hepsi sayısız olay için mevcuttur. Özellikle bu tip olaylarda ilgi çekmek isteyen birçok kimse, ilginç hikayeler uydurmaktadır. Ayrıca gölün kendisi de aşırı derecede göz yanılmalaına sebep olmaktadır. Çarşaf gibi sakin olan gölün kıyısında yükselen dağlar karmaşık ışık yansımalarına ve görüntü yanılgılarına yol açmaktadır. Kuşlar, Balıklar, küçük bir nesne çok büyükmüş gibi görülebilir. Kuşlar, balıklar ya da geçen bir teknenin izleri uzun zaman sonra dahi izlenebilmektedir.
  2. Çekilen fotoğraflarda da ışık ve gölge yansımaları yalancı görüntülere sebep olabilmektedir. Tabii ki hileli fotoğrafları da gözardı etmemek gerekir. Bunun yanında Nessie çok kısa aralıklarla su yüzeyinde kaldığından ve çekilen fotoğrafların % 99’unu amatörler çektiğinden, değerlilikleri oldukça sınırlıdır. Zaten çoğunda görüntü belli belirsizdir.
    Fotoğraflardan daha değerli olarak elde 2 adet sine film vardır. Daha önce bahsettiğimiz gibi 1960’da Tim Dinsdale, 1967’de Richard Raynor tarafından çekilen bu filmler canlı bir nesneye delalet etmekte fakat türü konusunda bilgi verememektedir. Örneğin bu bir su samuru olabilir. Çünkü su yüzeyiyle ilgili filmlere bakarak, cismin büyüklüğü için tahminlerde bulunmanın
    yanılma ihtimali yüksektir.
  3. Loch Ness Gölünün suyu çok bulanık olduğu için sualtı fotoğrafları da yanıltıcı olabilmektedir. Bir de bir çok film alındığını gözönünde tutarsak, bunlardan bazılarının birşeylere benzemesi doğaldır.

Cevap Yaz